7 Şubat 2017 Salı

"Evrime inananlara inanamıyorum"

Bu yazı zamanında ekşi sözlükte yayınlanmıştı ama maalesef silinmiş. Neyse ki kaydetmişiz. Yazar arkadaşın affına sığınarak bu nefis yazıyı buradan tekrar paylaşıyorum. Umarım kusurumuza bakmaz.

*********

yiğit bulut'u pek tanımam. eskiden radikal gazetesinde ekonomi yazıları yazıyordu, arada sırada okuduğum makaleleri olurdu. özellikle beğenip beğenmediğime dair bir detay hatırlamıyorum. burada yazacaklarım 28.05.2009 tarihinde vatan gazetesinde yayınlanmış "evrime inananlara inanamıyorum!" yazısı üzerinedir. http://haber.gazetevatan.com/...&categoryid=4&wid=150

öncelikle ekşi sözlükte yarattığı tepkiye biraz şaşırdım, sonra hangi ülkeden söz ettiğimizi hatırlayıp kendime geldim. bana kalırsa bu yazıdaki temel sorun, bu zatın evrim teorisi ile ilgili fikirleri değil, kullandığı örneklerle ilgili bilgisizliği ve bunun farkında olmamasından kaynaklanan merak yoksunluğu.elbette hepimiz aynı ilk-orta-lise eğitiminden geçtik ve çok istisnai durumlar haricinde bu ülkede bilim eğitiminin ne kadar berbat halde olduğunu gördük. yalnızca pozitif bilimler değil, tarih, felsefe, sosyoloji gibi derslerde dahi öğretmenler geldiler, bize "mutlak doğruları" öğrettiler, bunların sorgulanabilir şeyler oldukları konusunda en ufak bir açık vermediler. verilen bilgilerin ne gibi tarihi şartlarda ortaya çıktığı, kendisinden önceki hangi bilgiye dayandığı, kimin çalışmasından yararlandığı, ne gibi argümanlarla karşı çıkıldığı, bu karşı argümanlara nasıl cevap verdiği gibi şeyler benim üniversiteye dek hiç bir zaman karşılaşmadığım ve merak etmediğim bilgilerdi. bunlar olmadan her hangi bir konuda bilgilenmenin hiç bir anlamı yoktur. ancak (sayıca değil, nitelik açısından) yetersiz öğretmenlerimiz bilgisizliklerinin açığa çıkmasından korktuğu için, ya da meb onaylı kitabı tahtaya yazmak kolayına geldiği için tartışmadan atlarlar. aslında kafası çalışan bir insan, bunları merak eder, kendisi araştırır, benzer merakları olan arkadaşlarıyla tartışır ve temel eğitimde aldığı dişe dokunur tüm bilginin (iyimser olalım) dört işlem ve türkçe gramerinden ibaret olduğunun farkına varır. ancak bir öğrencinin bizdeki sistemin dışına çıkması, öğreniminde aile etkileri yoksa, mümkün değildir. kendisine verilenleri gerçeğin tümü olarak algılar. yani işin içinde tartışılabilir bir şey olduğunun farkında dahi olmadığı için ilgi de duymayabilir, en azından ben lise son sınıfa gelene kadar her şeyi sabit doğrulardan ibaret sanıyordum.

bu açıdan bakıldığında söz konusu yazının çok da tartışmaya değer bir yanı olmadığı görülüyor. beni irkilten konu, 14 senedir uğraştığım fiziğin, akıl almaz bir kendine güvenle bu kadar hoyratça çürük argüman inşasında kullanılmasıdır. aslında aethewulf benim baktığım noktadan bir şeyler yazmış (#16238631) ancak kendisinden beklenmeyecek kadar kısa bir entry bu. ayrıca benim amacım yiğit bulut'la alay etmek değil, çünkü biliyorum ki hepimiz, bilgi açısından onunla aynı durumdayız. bütün mesele ne bilmediğinin farkında olmak. ben fizik öğrendikçe bildiğimi sandığım bambaşka konulardan, mesela tarihten şüphelenmeye ve sonunda merak etmeye başladım. dolayısıyla artık bir tarih tartışmasına girdiğimde konuşmadan evvel on kere düşünüyorum. demek istediğim, belli bir konuda merak/ilgi/eleştiri açısından güçlendikçe diğer konularda kendime daha az güvenir oldum. uzmanlığınız olmayan bir konuda az sayılabilecek bir bilgi kırıntınızın olması ayıp değil; özellikle türkiyedeki eğitim sisteminde bu bilgiler düpedüz yanlış da olabilir. yiğit bulut'un ayıplanacak yanı, söylediklerini kendine güvenle söylüyor olmasıdır.

giriş kısmı uzun oldu, artık yavaş yavaş yazıya geçiyorum. istatistik yöntemlere ve evrim teorisine inanmadığı açıkça belli, ona amenna. ama kuantum mekaniğine, elektromanyetizmaya ve hatta temel mantık kurallarına da inanmıyor, bunun farkında değil. bir şeyin bilimselliğini eleştiriyor, öte yandan kendisi ekonomi yazılari yazıyor. neye dayanarak yazıyor merak ediyorum. ekonomi konusunda hiç bir bilgim yok, ama düşününce istatistik bulgular üzerine kurulu modeller olmadan nasıl öngörülerde bulunulabilir bunu aklım almıyor. ekonomi bilen ve bu söylediğimin mümkün olduğunu bilen varsa ve açıklarsa çok sevinirim.

şimdi bir alıntı:
--- alıntı ---
bugün "aynı olasılık" hesaplarını "evrensel yasalara, doğaya, maddenin ve hücrenin yapısı" gibi konulara uygulamak istiyorum.
--- alıntı ---

elbette bir hesap beklemiyorum kendilerinden, ama yukarıda da anlattığım tipik okuyucuya ciddi bir bir araştırma okuyacağı izlenimi veriyor. yazıdaki tek hesaba benzeyen, ya da içinde sayı geçen kısım, aşağıda değineceğim tahta bahsi. ama arada anlaşılmaz sözler ve gösterişli tanımlamalarla anlatımı bulandırıyor, okuyucu ya anladığını sanıyor ya da anlamıyor ama ciddi bir şeyden söz edildiğini sanıp yazının sonucuna inanıyor olabilir.

--- alıntı ---
dostlarım, canlı hücre yapısını bırakın bir kenara "sadece bir atom" alalım, yanlış anlamayın "atomu da" örneklemede kullanmayacağım. sadece içine bakalım ve "raslantı sonucu milyon yıllar sonucu oluştu" denilen "elektron" yapısını inceleyelim... bir atom içinde en çok dikkat çeken nokta, çekirdeği elektrik yükünden oluşan bir zırh gibi kuşatan elektronların atomun içinde en ufak bir kazaya yol açmamaları! olsa ne olur? felaket olur! madde olmaz! biz olmayız!
--- alıntı ---

wtf!!11! "zirh" meselesine girmiyorum. ağdalı anlatımla inandırıcılığı artırmaya çalışıyor. ancak bu paragrafta mesela "atomu örneklemede kullanmak"tan kastının ne olduğunu ben hiç anlamadım.elektronun yüklü olması tamamen gereksiz bir bilgi, kaldı ki çekirdekte de aynı yükten var nötr atomsa. bu paragrafın can alıcı kısmı kaza çıkması olasılığı. bir biçimde bu argümandan o sonucu almış gibi görünüyor yazının ileriki kısımlarında. öncelikle kaza derken neyi kastettiği pek belli değil, bence kendisi de farkında değil, kafasında atom kazası-çernobil gibi bir ilişki olabilir, ancak konu hakkında hiçbir bilgisi olmadığı için bunu anlatabilecek kelimeleri de seçemiyor.

--- alıntı ---
ama... felaket sınırında "dolaşan" matematiksel olarak "olması ihtimali" yüksek olan böyle bir kaza asla gerçekleşmez ! matematiksel olarak "mümkündür" ama olmaz! tüm işleyiş mükemmel bir düzen ve kusursuz bir sistem içinde devam eder. çekirdeğin çevresinde saniyede 1.000 km. gibi akıl almaz bir hızla hiç durmadan dönen elektronlar, birbirleriyle bir kez bile çarpışmazlar!
--- alıntı ---

önce doğrulardan başlayalım... verdiği hız değeri rutherford-bohr modeli için doğru. bitti. bu model hidrojenin taban durumunu açıklıyor, ama bohr'un kesikli açısal momentum önkabulünün kaynağını açıklamıyor. wikipedia'ya göre 1913 senesinde yayınlanmış. ama şunu da eklemek lazım ki bohr da bunun sadece taban durumu hidrojeni ve benzer moleküllerde işe yarayan bir yaklaştırma olduğu biliyordu. sonra kuantum mekaniği modeli ve rölativite/spin düzeltmeleri ile şu anki atom modeli çıktı ortaya. elbette bunları bilmesine gerek yok, ben de hız değerini kontrol ederken tarihi falan buldum. o da sağolsun üşenmemiş bulmuş doğru bir bilgi koymuş. ama bu hem yersiz bir bilgi, hem de sadece klasik yaklaşımda geçerli olan yaklaşık bir bilgi. modern görüşe (1930 sonrası kuantum mekaniği) göre bir elektronun hızından söz edemezsiniz. atom altı parçacıkları birer bilye gibi düşünüp, "bu kadar hızlı dönüyorlar nasıl da çarpmıyorlar birbirlerine" diye hayal edebilirsiniz, ama istatistikten olasılıktan konuşurken yanlış olan bir modellemedir bu. dalga parçacık ikilemi nedeniyle elektronlar çarpışırlar, girişim yaparlar ve hızlarını çok sayıda bağımsız sistemde ölçtüğünüzde ortalaması (aha.. istatistik) yiğit beyin sözünü ettiği sayıyı verir. burada ana fikir şudur: elektronların belirli bir hızı, sabit bir yörüngesi yoktur.

sözlük yazının tamamını fazla uzun bulup hata verdiği için kalanına bir sonraki entride devam edeceğim. (bkz: kendinden sonraki enrileri refere ediyor)
argümanın temelini oluşturan kaza meselesine gelince... diyelim ki yiğit bey çernobil'den falan söz etmiyor aslında. bayağı somut bir şey var kafasında. eğer kastedilen elektronun çekirdeğe düşmesi ise (bkz: pauli dışlama ilkesi), eğer birbirleriyle çarpışması ise (bkz: elektromanyetizma), (bkz: belirsizlik ilkesi). ilk durum mümkün değildir. ikincisi ise elektronlar arasındaki etkileşmeden dolayı zaten gerçekleşir, ama belirsizlik ilkesi nedeniyle yiğit beyin anlattığı gibi çarpışan bilyeler patlayan bombalar biçiminde olmaz, sadece olasılık dağılımları etkilenir, enerjiler kayar vs. eğer aklında başka bir senaryo varsa bilemem, ama benim aklıma gelen senaryolardan biri mümkün değil, ötekisi mümkün ve zaten gerçekleşir. "matematiksel olarak mümkündür ama olmaz!" bu açılardan yanlış bir önermedir.

--- alıntı ---
birbirlerinden herhangi bir farkları bulunmayan bu elektronların farklı farklı yörüngelerde bulunmaları, son derece şaşırtıcıdır!
--- alıntı ---

eger kuantum mekaniği biliyorsaniz hic şaşırtıcı değildir. sadece çekirdek/elektron arasındaki elektrik potansiyelden yola çıkarak bütün yörüngeleri ve enerjilerini hesaplayabilirsiniz. burada temel mesele, elektronun bir fermiyon olması dolayısıyla fermi/dirac istatistiğine tabi olmasıdır (bkz: pauli dışlama ilkesi).

sonuca geçmeden bir sonraki örneğe kısaca değineceğim:

--- alıntı ---
yerde duran bir tahta parçası var. üstünde bir tezgah var, usta matkapla "çalışıyor"! şimdi soralım; matkabın çalışır halde yere düşüp "tahtayı" delme ihtimali ne? istatistikler her ay o atölyede 3 kaza olduğunu ve yaklaşık her 10 çalışma gününde 1 "rastgele" delik açıldığını gösteriyor. şimdi bir soru daha soralım; aynı deliğin yanına bir "menteşe" çakılması ihtimali ne? yine istatistikler o atölyede son 3 yıl içinde sadece bir yani 1.000 günde 1 kez aynı yerde duran artık bir parçaya düşen bir "menteşenin" üstünden geçilmesi sonrası "son derece bozuk" bir şekilde takıldığını gösteriyor. bu iki verinin anlamı; bir delik ve yanına bir menteşe takılması ihtimali 10 binde 1! lütfen dikkat daha "pencere" falan yapmadık! tahtayı kesmedik, deliklerini delmedik, menteşe takmadık!
--- alıntı ---

yukarıdaki hesaplarda hata olmaması onların doğru olduğunu göstermez. eğer o atölyede her 100 yılda bir ortaya kendiliğinden bir pencere çıkıyorsa, o zaman modeliniz yanlıştır, göz ardı ettiğiniz parametreler vardır. o atölyede ölçülebilir, kontrol edilebilir ve modellenebilir etkisi olan işçiler vardır. bu işçilere "oğlum matkabı çalışır bırakma, ceryan gidiyor, hem bak sigortan falan yok beş kuruş masraf ödemem ayağına falan düşerse" diyebilen ustaları vardır. doğru sonucu verecek model bu işçilerin kişisel özelliklerini (unutkanlık, kronik halsizlik vs) ve ortamın koşullarını birer parametre olarak almalıdır. ayrıca oluşan pencerenin rastgele mi yoksa bilinçli olarak mı oluştuğunu kontrol eden filtreleriniz de olmalı. bu dediklerim gülünç olmakla birlikte, temelde modellenebilir şeylerdir. orada oldukları bellidir, tahtaya etkilerini gözlemelemek mümkündür. bu model eğer rastgele pencere olgusunu açıklarsa başka öngörüler yaparak modeli yeni deneylerle test edersiniz. model doğru sonuçlar vermezse indian journal of carpentry dergisinde "a model for spontaneous windowization of wood" diye bir makale yazıp sonra ya başka bir model kurarsınız, yahut yeni problemlere yelken açarsınız. ancak tanrı kavramı değindiğim parametrelerin hiç birini sağlamaz. tanrıya inanıyor olsanız bile, onun varlığını bir parametre olarak modelinize ekleyemezsiniz. kısacası tanrı kavramının bilimle uyuşmazlığı bir inanç meselesinden ziyade teknik bir sorundur: eğer gözlemleyebildiğiniz bir etki yoksa onu doğru biçimde modelinize eklemeniz mümkün olmayacaktır. diyelim ki bilinmeyen bir tanrı parametresi eklediniz. occam's razor ilkesini modele fazladan parametre ekleyerek bozmuş olacaksınız. ancak, yiğit bey, tüm bu mantık hatalarına ve bozuk modellemelere rağmen, tebrikler, kendiliğinden bir pencerenin yaratılamayacağını ispatlamışsınız. bunun ötesinde de tek bir şey söylemiyorsunuz.

son ukalalıklarımı yapayım, sonra bitireceğim:
--- alıntı ---
sevgili dostlar, bu "gerçekler" ve bu "veriler" eşliğinde bir daha soralım; bir tahtanın bir "pencere" olma ihtimalinin "olmadığı" bir gerçek düzeyinde, tek hücrenin "bir zekanın müdahalesi" olmadan bugün gördüğümüz "mükemmel bizi" ortaya çıkarma ihtimali sizce kaç? yorulmayın ben söyleyeyim; matematiksel olarak böyle bir "ihtimal" yok! bu gerçeğe "dünyanın oluşumu", "yer çekimi" gibi kanunların da oluşumunu ekleyin! tekrar ediyorum; böyle bir "ihtimal" matematiksel olarak "ifade edilemez"! biraz "matematik" bilen, evrim gibi bir "saçmalığa" asla inanamaz! bana kendi başına "oluşan tek bir pencere" gösterin, ben de inanacağım!
--- alıntı ---

aslında konu evrim sürecindeki rastgelelik, ama madem yiğit bey yer çekimi kanununun oluşumuna değinmiş, ben de hemen azıcık ukalalık yapayım. landscapeçiler hariç kimse temel fizik kurallarının rastlantısal olarak oluştuğunu iddia etmiyor. hatta, bunların kaynağını dahi mutlak olarak çözmeye çalışmıyor. ancak bir kaç kuralın kaynağı daha basit tek bir kuralla birleştiriliyor, bu şekilde zaten standard model diye bir teorimiz var. anthropic principle'ı savunan bir avuç string teorici zibidi devasa bir evrenler landscape'inin varolduğunu, bu landscapein her noktasında farklı fizik kuralları olduğunu ve bizim evrenimizin bunlardan sadece biri olduğunu söylüyor, ancak yapabildikleri tek şey (yiğit bey'inkinden daha iyi olmakla birlikte) bir kaç olasılık hesabı, ve şimdilik onları pek fazla ciddiye alan da yok. yine de tebrikler! "cutting edge" fizik teorilerinden birine, farkında olmadan karşı "argüman" geliştirmişsiniz.

toplayalım artık. bu yazı zerre kadar vakit harcanmadan yazılmış, belli. muhtemelen ben bu vaktin yüz katı zamanımı bu entriye harcayarak kendimi tatmin ettim. ne diye bunu yaptığıma gelince... aslında direkt vatan gazetesine yazmak istiyordum, hakikaten sinirlendim, gariptir. ama burada afişe etmenin daha faydalı olacağına karar verdim. çünkü bu adam bence utanmalıdır. utanç verici bir yazı yazmıştır, ve bunun farkında değildir. farkına varmalıdır. bu yazının utanç verici olmasının nedeni evrime karşı çıkması falan da değildir. evrime koyayım bana ne evrimden. utanç verici olmasının nedeni kendi alanı dışında, özel ilgi dahi duymadığı belli olan bir konuda, ne amaçla olduğu belli olmayan, ancak başka insanları da aynı argümanlarla saçmalamaya açıkça teşvik eden bir yazı yazmış olmasıdır. bu durumda olan yüzlerce köşe yazarı var biliyorum, bunların her birini teşhir etmek gerekiyor, anlasınlar ve utansınlar diye. bu tavır benim bilgim olan bir konuya dokununca kendi üzerime düşeni yaptım sanıyorum. son olarak evrim meselesi....

evrim konusu hassas konu bazı insanlar için, bunu da anlıyorum. militanca "sen cahilsin, salaksın. o yüzden evrim vardır." gibi karşı argümanların, daha evrimin ne olduğunu bilmeyip maymun bahsinde takılmış (pun intended) insanları öğrenme isteğinden iyice hepten uzaklaştırdığı da bence bir gerçek. bu adam gibi, konu hakkında hiç bilgisi olmayan, yazdıklarını kontrol etmek için hiç bir araştırmaya gerek görmeyen, bilen birine sormayan, ama aynı berbat eğitimden geçmiş insanlara akıllı şeyler söylüyor izlenimi veren kendinden emin herifler toplumun gelişimi önündeki en açık tehdittir. bu kadar basit. haydi eğitim boktan diyelim. türkiye'de adam gibi editörler olsa, gazetelerin belirli konularda uzman doğru dürüst danışmanları olsa bu heriflere bu kadar utanç verici yazılar yazdırmasalar. düşünce özgürlüğü falan da demesin kimse, adam gibi bir argüman getirse, yahut okuduğu bir şeyi aktarsa "bakın şu yazar, şu kitabında şöyle bir şey söylemiş, bana da mantıklı geldi" falan dese ona da şükür. bu adamın ekonomi yazıları dışında bir şey yazması, sonucu bu şekilde olduğu sürece engellenmelidir. kendisi utanmıyorsa, gazetedeki diğer yazarlar utanmalıdır, yayın yönetmeni utanmalıdır, okurlar utanmalıdır.

eminim ki evrime inananlarla inanmayanlar arasında bilgi açısından hiç bir fark yok. çünkü evrime "inananların" da doğru nedenlerle bu teoriyi kabul ettiğini sanmıyorum. hepimiz aynı eğitimden geçtik. bazılarımız şanslıydı ve bilimde kariyer yaptık. ama uzmanlığımız dışında kalan konularda hepimiz birer yiğit bulutuz. her şey bir takım tutma mantığı içinde ilerliyor. içinde yetiştiğiniz çevre eğer evrimi kabul ediyorsa siz de kabul ediyorsunuz. hepsi bu.

edit: sozlukteki 8000 karakter buginin hallolmasi sonucu uc parcaya boldugum bu entriyi tekrar birlestirdim, hic bir degisiklik yapmadim.

1 yorum: